POLİS DERGİSİ
POLİS DERGİSİ
HABERLER
Bu Vatan Size Minnattar...
Bu Vatan Size Minnattar...

İri ve güzel gözleri yere bakıyordu. Elini tuttum, usulca sokuldum yanına. Saçlarını tıpkı babası gibi okşayacak bir el arıyordu belki de dokunduğu her yürekte...Kadriye Hanım'ın Emniyet teşkilatı olarak rutin aralıklarla düzenlediği şehit evi ziyaretine Diyanet mensubu olarak refakat etmemi istemesi beni de mutlu etmiş ve manen de kendimi hazırlamıştım.3 çocuklu bir şehit evine gideceğiz dedi arabada. Hediyelerini kontrol etti. Aile hakkında bilgiler verdi.
- Milletçek çetin bir sınavdan geçtiğimiz şu günlerde yapmamız gereken en önemli şey vatanımız uğruna şehit düşen kahramanlarımızın, ailelerinin yanında olmak ve onlara sahip çıkmaktır.

Hanımefendinin ilgi ve özeni,  benim olduğu kadar bütün gurubu da etkilemişti.  Ziyaretine gideceğimiz aileye odaklanmış ve hayalimizde tasvir etmeye başlamıştık bile...

Eve gelmiştik, tüm aile bizi kapıda karşıladılar. Salonlarına buyur ettiler. Daha salona adımımızı atar atmaz içerdeki manevi atmosferin sukuneti etkisi altına almaya başladı bizleri...

Kırmızı beyaz tonlarının hakim olduğu salonda, huzurun ve dinginliğin dalga dalga yayıldığı hemencik hissediliyordu. Buram buram şehadet tüten evde, ay yıldız ve hilal figürü her köşede cömertce dizayn edilmişti. Grubumuzun, salonu ve hane halkını keşfetmeye çalışan gözlemleri devam ederken, Kadriye Hanımefendi, ailenin halini hatrını sorarak sohbete girizgah yaptı. Jest ve mimiklerini kontrol etmek için büyük uğraş verdikleri her halinden belliydi. Zira şehit eşi ve çocuğu olmanın ayrı bir sorumluluğu farklı bir duruşu olmalıydı.Onurlu ve hüzünlü ruh halinin bakışlarına yansımasıyla; sözcükleri güç bela biraraya getirip hamdolsun iyiyiz vatan sağolsun diyebildiler. Sonra evin küçüğü, "babasının prensesi" geldi annesinin yanına usulca ilişiverdi. İsmini, okulunu, karnesini sorduk. Buğulu gözleri ürkek bakışları ile cevapladı sorulanları. Ece'ymiş ismi kendi gibi küçük kraliçe...Hanımefendi, hediyeleri bizzat kendi elleriyle takdim etti. Küçük kızın mütebessüm çehresi bir an da olsa halelendi.
-Bu dönem karnemi babamın eline veremedim dedi sessizce
- Mezarına koştuk annemle. Toprağının üzerine koydum. Bakmıştır değil mi?
Kalbimi delen bu cümlelerini güçlükle yutkunarak destekledim. Aferim sana baban senle gurur duyuyordur dedim. Kadriye hanım Kur'an okumam için nazikçe müsade aldı şehit eşinden. Ve bir aşır okudum.

“Allâh yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilâkis onlar diridirler! Allâh’ın lutuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir hâlde Rableri yanında rızıklara nâil olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehîd kardeşlerine de hiçbir keder ve korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allâh’tan olan bir nîmeti, bolluğu ve Allâh’ın, mü’minlerin ecrini zâyî etmeyeceğini müjdelerler.” (Âl-i İmrân, 169-171) buyuruyordu ayet-i kerime...

Duasını yaparken Ece'nin yüksek sesle yankılanan -aminleri- salondakilerin kalplerini titretti. Göz yaşları önü alınamayan bir sel oldu sanki... Ece hepimizin yüreğini deldi, dua dua yükseldi aminler, şehit kızının minik avuçlarından.Şehâdet mertebesi, bu mü’minin  dünyâda ulaşabileceği en son ve en ulvî makamdır. Cennetin en aşağı derecesi bile dünyânın tamâmından daha hayırlı olduğu hâlde şehîd, bu makâmın ulvîliği ve cennetteki mükâfâtının büyüklüğü sebebiyle dünyâya tekrar tekrar dönüp defâlarca şehîd olmayı ister. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de hadisi şeriflerinde; “Hiç kimse Cennet’e girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmek istemez, yalnız şehitler kendilerine verilen nimetler sebebiyle dünyaya dönüp on defa şehit olmayı arzu ederler. (Buhârî, Cihad, 6)

“Şehitleri al kanları ile, kanlı elbiseleri ile gömünüz. Allah yolunda yaralananların damarlarından kan akar, onların rengi kan rengidir.Fakat kokusu misk kokusudur.” (Muvatta, 2-463) buyurmaktadır. Hadis-i şerifleri ve ilgili ayetler, salondaki manevi atmosferi büsbütün perçinleyerek yaralı gönülleri teskin etti.

Ece'nin annesinin özenle hazırladığı şehit köşesine takılı kaldım bir süre. Vatanın hemen her karışında görevi başında çekilen resimleri özenle dizilmiş duvardaki panoya. Hepsinde aynı vakur bakış aynı marur duruş. Ben burdayım vatanıma gözüm gibi bakıyorum. Düşmana göz açtırmam, geçit vermem diye okunuyordu bütün resimler. Hemen altındaki büyük ahşap sehpada bir plaket içerisinde şehit polisin bir resmi tüm ihtişamı ile duruyordu. Etrafı kıp kırmız gül yaprakları ile çevrelenmiş Buram buram rayiha yayıyordu. Bakır rolyefe işlenmiş şehidin ismi güneşin ışıkları ile ışıl ışıl parıldıyordu. Şehidin asil duruşu ve şanlı hikayesi portresinden okunabiliyordu.

Bakışlarıma tercumanlık yapmak için yanıma geldi Ece,
- Bak burda Diyarbakır'dayız, şurası Mardin, bu da Bingöl...Öyle derinden ve sıcak anlatıyordu ki, ağzından dökülen inci taneleri şehit babasının yanağına dokunuyordu sanki...Şu kısacık hayatında yurdun bir çok yerinde babasıyla, el ele, gönül gönüle karşı koymuş düşmana. Minik bedeni diyar diyar gezmiş, her türlü zorluğu görmüştü. Bu yük sadece onun omuzlarında olmamalı diye düşündüm. Omuzuna dokunup saçlarını okşadım. Annesi söze girdi. Vatanın her karışını memleket bildik dolaştık diye devam etti.
-Allah devletimize milletimize zeval vermesin, iki çocuğuma devlet kadrosu verdi, minik kızımın eğitim masraflarını karşılıyor. Maddi gelecek kaygımız yok hamdolsun, Yusuf'umun eksikliğinden başka, dedi anne, Kadriye Hanım'ın bir tespiti çok dikkatimi çekmişti.
-Onlarca şehit ailesi ile tanıştım bir kısmını henüz şehit olmadan görevi başında da tanıyordum. Hepsinin de pırıl pırıl bir mazisi, örnek birer hikayesi var. Sanki seçilmiş, bu yola hazırlanmış, adanmış  özel insanlar...

Yusuf Polis de işte o, şanlı vatan cegaverlerindendi...

Şehit eşi, düzenli olarak ziyaretine gelen Türk silahlı kuvvetlerinden, emniyet mensuplarından idari ve mülki amirlerden övgü ve saygıyla bahsetti.
-Ama anne, vali amcam karne günü gelecekti birlikte alacaktık karnemizi dedi Ece.
-Kızım onlar devlet adamı muhim işleri vardır elbet. Sonra yine gelir diye teselli etti annesi. Kadriye Hanımefendi  bu isteği bizzat kendisinin de ileteceğini belirtti. Ziyaretimizin sonuna gelmiştik. Her türlü ihtiyaç ve sıkıntılarında çekinmeden aramalarını salık verdik. Ece ve annesi yine gelin dedi. Bu anlamlı ziyaretten hissemize düşenleri uhdemize aldık, minnattarlığımızı bir bohça yapıp kapıda bırakarak vedalaştık.Elbette dedim biz sizin yanınıza ne kadar gelsek azdır dedim içimden. Bu yalnızlık  omuzlarında bi çare kalmamalıydı. Zira vatan uğruna kara toprağa şehit düşen kahraman polisin emanetleri de tıpkı vatan gibi kutsal ve baştacı olmalı değil miydi?

Mübarek ve asil şehitlerimizin hatıraları önünde saygıyla bir kez daha eğilirken diyorum ve biliyorum ki; Şehadetleri ile hayat bulan bu kutlu destanı bu millet asla unutmayacak, asil ve temiz kanları ile sulanan her karış toprak muhafaza edilecek inşaallah... Bu milletin ruh kodlarına işlenen vatan, millet ve bayrak aşkı dün olduğu gibi bu gün de istikametle muhafaza edilecektir inşaalaah...

Daha önceleri gelmediğime hayıflanarak geldiğim bu ilk şehit ailesi ziyaretimdi, fakat mütemadiyen gelecek ve onlara vefa diyetimizi ödeyecektim. Rabbim polisimizi, askerimizi muhafaza eylesin, düşmana karşı muzaffer eylesin amin...