POLİS DERGİSİ
POLİS DERGİSİ
HABERLER
ANKARA POLİS ENSTİTÜSÜ'NÜN KURULUŞU*
ANKARA POLİS ENSTİTÜSÜ'NÜN KURULUŞU*

     Sayın Başkanım, çok kıymetli mesai arkadaşlarım. Bugün burada, Polis Akademimizin 84. Kuruluş Yıl dönümü kutlaması münasebetiyle toplanmış bulunuyoruz. Çok heyecan ve gurur verici bir günü hep birlikte idrak ediyoruz. 
Ben bugün burada, resmî bir konuşmadan ziyade, Ankara Polis Enstitüsü’nün kuruluş hikâyesine ilişkin birtakım bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. 
     Hepinizin malumu olduğu üzere, tüm dünyada polislik mesleğinin doğuşu, 19. yüzyılın ürünüdür. Her ne kadar, tarihteki farklı devirlerde benzer nitelikli görevliler var olmuş ise de, kurumsal anlamda polis teşkilatlarının dünyada ortaya çıkışı 19. yüzyılda gerçekleşmiştir. Londra Metropolitan Polis Teşkilatı’nın 1829 yılındaki kuruluşu da, araştırmacılar tarafından genellikle ilk polis teşkilatının kuruluşu olarak kabul edilir. Bize baktığımız zaman, yani Osmanlı İmparatorluğu’na baktığımız zaman, özellikle Tanzimat dönemiyle birlikte, modern devlet düzenine geçiş sürecinin çok zamanında yakalandığını ve buna bağlı olarak da kendi polis teşkilatımızın da Avrupa ve ABD’deki örneklerle hemen hemen eş zamanlı olarak kurulduğunu görüyoruz. 1845 tarihi, Türk Polis Teşkilatı’nın kuruluş tarihi olarak kabul ediliyor, malumlarınızın olduğu üzere. Tabi, polis teşkilatının kurulması, ister istemez modern sistem içerisinde, standart ve sistemli eğitim almış bir polis ve emniyet kadrosu ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. İşte bu amaca hizmet etmek üzere, ilk olarak 1891 yılında polis eğitim birimlerinin, bu kapsamda da, Polis Dershaneleri’nin kurulduğunu görüyoruz. Aslına bakarsanız, bugün için Polis Akademisi, o dönemde başlayan polis eğitim sürecinin, o geleneğin hemen hemen kesintisiz bir devamıdır. Gerek eğitim müfredatı bakımından, gerekse de eğitimlerin içeriği ve yöntemi bakımından, o geleneğin devamı olarak görüyoruz Polis Akademisi’ni. Daha sonraki adımda, 1907 yılında daha standart, okullaşmış bir polis eğitiminin karşımıza çıktığını görüyoruz ki, bu da 1907 yılında Selanik Polis Mektebi’nin kurulmasıyla gerçekleşiyor. Akabinde, 1909 yılında İstanbul’da Dersaadet Polis Mektebi, yine Selanik modeline benzer şekilde kuruluyor. Özellikle Meşrutiyet döneminde, polis okullarının imparatorluğun pek çok şehrinde, çok sayıda açıldığını görüyoruz. Bunlara kabaca bakmak gerekirse; Şam, Bağdat, Beyrut, Halep, Adana ve Erzurum gibi şehirlerde, Meşrutiyet döneminde polis okullarının açıldığını biliyoruz. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde, esas önceliğin İstanbul Polis Okulu’nun durumunun çok daha iyileştirilmesi olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Buna ilaveten, 1923 yılında Konya ve Sivas’ta, 1926 yılında da Trabzon’da bir polis okulu açılıyor, Cumhuriyet döneminde. Ancak 1931 yılına gelindiğinde, tabi 1929 Büyük Ekonomik Buhranı’nın etkilerine de bağlı bir şekilde, bu polis okullarının kapatılması ve İstanbul Polis Okulu’nda polis eğitiminin temerküz etmesi gibi bir durumla karşılaşıyoruz. Ancak 1930’lu yılların başlarında gittikçe daha fazla artan polis amiri ihtiyacı, dönemin yöneticilerini, bu sorunun çözümüne dönük yeni adımlar, daha güçlü adımlar atmaya zorluyor. Ve bu dönemde, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmeleri, dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın ve Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer’in gayretli çalışmalarıyla, polis eğitim sisteminin reforme edilmesi fikri gündeme geliyor. Bu noktada, aslında bu konudaki ilk düşünce, İstanbul’daki polis okulunun Ankara’ya taşınması oluyor. Ve buna dönük olarak da, 1933 yılında Ankara Polis Mektebi’nin açılmasına ilişkin bir kanun hazırlanıyor. Ancak süreç içerisinde bu fikirden vazgeçiliyor ve Ankara merkezli, özellikle polis amirlerinin eğitimini önceleyen; yeni, çok daha gelişmiş modern bir polis okulunun açılması, bir polis enstitüsünün kurulması fikri ağır basıyor ve 1937 senesinde Emniyet Teşkilat Kanunu ile Ankara Polis Enstitüsü kuruluyor. 
    Tabi, gerçekten çok köklü bir kurum olmakla birlikte, aslında maalesef hak ettiği saygıyı görememiş bir kurumdur Ankara Polis Enstitüsü. Esasen, bu talihsiz durumu biz 1930’lu yıllarda da görüyoruz. Bir örnek vermeme müsaade ederseniz, Naci Sadullah’ın 1939 yılında Yenigün’de yayınladığı yazısında şöyle bir tespiti var: “Bilmem bugüne kadar devlet hazinesine tam yüz bin liraya mal olan Ankara Polis Enstitüsü’nden bahseden bir yazıya rastladınız mı? Ben bütün gazeteleri ve mecmuaları mecburi ve derin bir dikkatle takip ettiğim halde, bu müesseseden bahseden bir tek yazı görmedim. Maalesef bu mükemmel müessesemiz, meslek seçecek çağda bulunan gençlerimize bile kâfi derecede tanıtılamadı. Hatta duyurulamadığı içindir ki, layık olduğu rağbetten mahrum kalmış bulunuyor.” Gerçekten de, Enstitü’nün, meslekî eğitim veren bir yüksekokul olarak kurulduğu dönemde, yani içinde bulunduğumuz bu binanın inşa edildiği dönemde, Ankara’da ne Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin mevcut binası, ne de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin binası inşa edilmiş durumdadır. Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz bu bina ve bu kurum, Ankara’nın en köklü yüksek eğitim kurumlarından birisidir, fakat belirttiğim gibi, o dönemde de maalesef hak ettiği değeri çok da fazla görememiştir. İnşallah, bundan sonra bu kurumun hak ettiği değeri çok daha fazla gördüğüne şahit oluruz hep beraber. 
     Tabi, biraz da Polis Enstitüsü’nün kuruluşuna etki eden hususlar nelerdi, buna değinmek gerekiyor. Ankara Polis Enstitüsü’nün kuruluşuna etki eden sebepleri biz üç ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar siyasi sebepler, toplumsal sebepler ve mesleki sebeplerdir. Siyasi sebeplere baktığımızda, Ankara Polis Enstitüsü malumlarınız olduğu üzere, erken Cumhuriyet döneminin bir eseri ve bu dönemin siyasi kadroları, yeni rejimin değerlerini aktaracak kurumlara ihtiyaç duyuyor. Bunun bir yansıması olarak biz Ankara Polis Enstitüsü’nün kurulduğunu görüyoruz. Buna ilaveten, Ankara şehri, iddialı bir başkent olarak yeni rejim tarafından kuruluyor ve Ankara merkezli yeni eğitim kurumları inşa edilmesi ihtiyacı hâsıl oluyor. Polis Enstitüsü’nün kuruluşunda da bu amilin tesiri olduğunu söyleyebiliriz. 
Toplumsal sebeplerine gelecek olursak, şehirleşen ve daha fazla modernleşen bir toplumun güvenlik ihtiyaçlarını, kırsal alanda faaliyet gösteren jandarma teşkilatının artık karşılayamadığı, mevcut ihtiyaçlara cevap veremediği, kentsel alanda güçlü bir güvenlik kurumu olarak polis teşkilatının modern şekilde eğitim aldığı bir yapıya evirilmesi zorunluluğu etkili oluyor.
    Ankara Polis Enstitüsü’nün kuruluşundaki mesleki sebeplere baktığımızda, polisliğin artık bilimsel bir faaliyet alanı olarak değerlendiriliyor olması bunda etkili olmuştur. Dönemin kaynaklarında bu sahaya “siyantifik polislik” denildiğini görüyoruz. Yani polislik mesleğinin artık bilimsel bir bakış açısıyla ele alınması söz konusudur. Bir diğer mesleki husus ise, polislik mesleğinin, toplumda hak ettiği itibarı göremiyor oluşuydu. Bu iki mesleki neden, polislik meselesinin çok daha bilimsel ve itibarlı bir şekilde ele alınmasını zorunlu kılmış ve bu da Ankara Polis Enstitüsü’nün kurulmasına etki eden bir unsur olarak karşımıza çıkmıştır.
Enstitü’nün kuruluşu aşamasında, çok sayıda emniyet uzmanının yurtdışına gönderildiğini, özellikle de Viyana ve Lozan Polis Akademilerinde detaylı incelemelerde bulunduklarını, oralardaki tecrübelerden yola çıkılarak Ankara Polis Enstitüsü’nün kurulmasında rol aldıklarını biliyoruz. 
    Enstitü’nün kurulduğu dönemde, eğitim üç kısma bağlı şubelerde veriliyordu. Bunlar ilk, orta ve yüksek kısım olarak isimlendirilmekteydi. İlk kısımda 9-12 ay arası bir eğitim veriliyor ve bu ilk kısımdaki eğitim sonrasında, stajyer polislikten polis memurluğuna geçiliyordu. Orta kısım yine 9-12 aylık bir eğitimi kapsıyor ve burada memurluktan komiserliğe geçiş eğitimi veriliyor. Yüksek kısım ise 6-12 aylık eğitim süresini kapsıyor ve burada baş komiserlikten emniyet amirliğine geçiş eğitimi veriliyor. Buna ilaveten, teşkilat mensuplarına 3-6 ay süreli ihtisas kursları da veriliyordu. Yani branşlara ve alanlara yönelik eğitimler veriliyordu. Ve buradan mezun olan adaylar da, emniyet müdürü rütbesi alıyorlardı. 
Bunların yanında, ülkedeki diğer tüm polis okulları, Ankara’daki Polis Enstitüsü’nün gözetimi ve denetimi altındaydı ve o çatıya bağlı olarak eğitim faaliyetlerini yürütmekteydiler. Dolayısıyla Ankara Polis Enstitüsü, Polis Akademisi’nin bugünkü yapısına çok benzer şekilde bir çatı kurumdu. 
     Buna ilaveten, Enstitü, kriminal birim olarak da faaliyet göstermekteydi. Türk Emniyet Teşkilatı’nın kriminal birimi de ilk defa Ankara Polis Enstitüsü bünyesinde kurulmuştur. Gerek modern dünyayı takip etme kapasitesi itibariyle, gerekse de araç-gereç ve laboratuvar imkânları itibariyle oldukça gelişmiş bir kriminal birimiydi bu. Özellikle o dönemde bilhassa Balkan ülkelerinden, İran’dan ve Ortadoğu’nun pek çok ülkesinden çözülemeyen polisiye konuların aydınlatılması amacıyla, ilgili delillerin, kanıtların Ankara Polis Enstitüsü’ne gönderildiğini biliyoruz. 
      Ankara Polis Enstitüsü’nün eğitim-öğretim kadrosuna da biraz bakmak gerekir. Gerçekten bu kadroya baktığımızda, kuruluş döneminin o iddialı, bilimsel yaklaşımı önceleyen anlayışının buraya da sirayet ettiğini anlıyoruz. Enstitü’de hem emniyet hizmetleri sınıfı öğretim görevlilerinin, hem de özellikle o dönem için Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve devlet bürokrasisinden gelen çok sayıda tanınmış hocanın ve ismin burada eğitim verdiklerini biliyoruz. Ankara Polis Enstitüsü’nün ilk müdürü olan Dr. Salih Adil Başer de aslına bakarsanız bizatihi bu iddiayı yansıtacak profilde bir idareciydi. Asker kökenli bir isim olmakla birlikte, daha sonrasında askerlikten istifa ederek, İktisat Vekâleti’nde, bugünkü ismiyle Ekonomi Bakanlığı’nda görev alıyor. Onun eğitim bilgilerine bakacak olursak, Viyana Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler ve Ekonomi tahsili görüyor. Viyana Dünya Ticaret Âli Mektebi’nde ihtisas yapıyor. Ve sonrasında Chicago Üniversitesi’nde doktora yapıyor. Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Rusça, İspanyolca ve Latince olmak üzere yedi dil biliyordu. 
     Burada kısaca içinde bulunduğumuz bu binanın hikâyesinden de özetle bahsetmek gerekebilir. Bu bina, Polis ve Jandarma Mektebi olarak yapılan bir bina. Binanın yapılması için 1933 yılında bir proje müsabakası açılıyor, bu müsabakaya 17 proje katılıyor ve tüm bu projeler o dönem Ankara Halkevi’nde kamuoyunun bilgisine sunuluyor. Yapılan yarışmada birinci gelen proje -zannediyoruz ki maliyeti yüksek bulunduğu için- onaylanmıyor, ancak birinci ve ikinci olan projelerin mimarlarından, bir araya gelerek ortak bir proje yapmaları isteniyor. Bu iki genç Türk mimarın, Reşat San ve Celâl Biçer’in hazırladıkları yeni proje, bugünkü Polis Enstitüsü binası olarak inşa ediliyor. Enstitü binasının müteahhidi Zühtü Bey’dir. Binanın çamaşırhane ve mutfak bölümleri ise, Koçzade Ahmet Vehbi Bey tarafından yapılıyor ki, bu ismi Vehbi Koç olarak biliriz. Bina 1936 yılında teslim ediliyor ve 1 Kasım 1937’de de burada dersler başlıyor. Ancak resmî açılışı 6 Kasım 1937 tarihinde gerçekleşiyor. 
     Bu açılış töreniyle ilgili de kısaca birkaç söz söylemek gerekirse, yapı gerçekten o dönemde Ankara halkının çok dikkatini çekiyor. Çünkü tabi manzara bugünkü gibi değil. Şehrin bittiği bir tepede yükselen bir bina olarak görülebiliyor Polis Enstitüsü binası. Yani o dönemde şehrin her yerinden görülebilen bir bina aslında. Açılışıyla ilgili olarak Enstitü Müdürü Salih Adil Başer’in Polis Dergisi’nde yazdığı yazıdan kısa bir alıntıyı sizlerle paylaşmak isterim: “Ankara’da, Maltepe’den Harbiye sırtlarına doğru uzanan, tatlı meyilli sırt üzerinde görülen keskin ve muntazam hatlı güzel ve vakur bina, Müdafaa Caddesi ile Maltepe Caddesi’nden ve Ankara’nın birçok yerlerinden geçenlerin dikkat nazarını üzerine çeker. İki üç seneden beri uzaktan ve yakından merak ve sempati ile bu binanın inşaatını takip edenler, nihayet ikinci teşrinin altıncı günü, saat 15:30’da yapılan açılış töreniyle, senelerden beri hissettikleri alakalı meraklarını tatmin edebilmişlerdir”.
     Açılışa, devlet erkânından en üst düzeyde katılım söz konusu oluyor. Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, TBMM Başkanlığı da yapmış olan Millî Savunma Bakanı Kâzım Özalp, Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu başta olmak üzere, pek çok devlet erkânı bu açılışa ilgi gösteriyorlar. Mustafa Kemal Atatürk ve o dönemin Başbakanı Celâl Bayar, yurt gezisinde oldukları için törene katılamıyorlar. Ancak Atatürk’ün tebrik mesajını, törene katılan Afet İnan davetlilere iletiyor. Binanın açılışındaki törende, kurdeleyi kesmek üzere makas İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya veriliyor. Şükrü Kaya ise, “Adliye’ye şirin görünelim” esprisiyle makası Şükrü Saraçoğlu’na uzatıyor ve Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu açılışı yapıyor. Biz, açılış töreninde kurdelenin kesildiği bu makası bulduk ve Başkanımız da uygun görürlerse, makası bu binada hak ettiği bir yerde sergileme fırsatımız olur diye düşünüyorum. 
     Burada çok detaylı hazırlanmış bir açılış töreni düzenleniyor ve gerçekten çok yoğun bir ilgi görüyor. Ve sonrasında heyet bir başka binanın açılışına gidiyor. Mimar Seyfi Arıkan’ın çizdiği Belediyeler Bankası binasının açılışını yapıyorlar ve böylelikle her iki bina da aynı günde açılıyor. Belediyeler Bankası binası bundan birkaç sene önce tartışmalarla birlikte yıkıldı. İnşallah bizler kendi binamızı koruyabiliriz diye umuyorum.
     Çok kısaca burada ilk yıllarda yürütülen eğitim sürecinden de bahsetmek gerekirse, bahsedildiği üzere ilk kısım, orta kısım ve yüksek kısımda üç düzeyli bir eğitim verilmekteydi. İlk kısımda verilen derslere baktığımızda, bunlar; Hesap, Ceza Tatbikatı, İdari Kanun ve Nizamlar, Binicilik, Esliha, Meslek Tarihi ve Terbiyesi, Muhabere, Motorculuk, Haberalma, Tarih ve Coğrafya, Türk Dili ve Kitabet, Belediye Kanunları, Teknik Polis ve Talim dersleriydi. Orta kısımda verilen dersler ise; Meslek Tarihi ve Terbiyesi, Hesap, Ceza Tatbikatı, İdari Kanun ve Nizamlar, Belediye Kanunları, Motorculuk, Muhabere, Esliha, Türk Dili ve Kitabet, Polis Tekniği, Tarih-Coğrafya, Haberalma, Binicilik ve Talim idi. Yüksek kısımda verilen dersler de; Medeni Hukuk, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Devletler Hukuku, Adli Tıp, Esasiye Hukuku, Siyasi Tarih, Ceza Muhakemeleri Usulü, İktisat Bilgileri, Haberalma, Fizik, Kimya dersleriydi.
     Geçmişte verilen bu eğitim içeriğiyle birlikte bugünkü polis eğitimine baktığımızda, eğitim içeriği konusunda bir devamlılık olduğunu görmekteyiz. Belirttiğim üzere, çok sayıda tanınmış isim, Polis Enstitüsü’nün ilk dönemlerinde burada hocalık yaptılar. Bunlardan bazıları; Fahri Ecevit, Ankara Polis Enstitüsü’nün Adli Tıp hocasıydı. Belki bilenler vardır, eski Başbakanlardan Bülent Ecevit’in de babasıdır. İhsan Sabri Çağlayangil, Ercüment Ekrem Talu, Tahsin Bekir Balta, Niyazi Berkes gibi pek çok tanınmış isim, Ankara Polis Enstitüsü’nde dersler verdi. Buna ilaveten, düzenli bilimsel konferans faaliyetleri de düzenlenmiştir ve o dönemin gazetelerinde dinleyicileri davet etmek üzere bu konferanslar ilan edilmekteydi. Yine çok önemli bir alan, yayıncılık alanıydı. Bu dönemde Ankara Polis Enstitüsü Neşriyatı’nın kurulduğunu görüyoruz. Bugünkü Polis Akademisi Yayınları’nın öncülü olarak da düşünebileceğimiz bir neşriyat birimiydi. O dönem Ankara Polis Enstitüsü Neşriyatı’ndan, çok nitelikli mesleki bilimsel yayınların basıldığını görüyoruz. Bugün bile hâlâ pek çok konuda, o dönemin yayınlarına referans kaynak olarak başvurulduğunu iftiharla söyleyebiliriz. 
     İlk dönem öğrencilerinin mezuniyetine de kısaca değinmek gerekirse, eğitimlerini tamamladıktan sonra, ilk öğrenciler 22 Temmuz 1938 Cuma günü buradan mezun oldular. Coşkulu bir tören düzenlendi. Bu tören bir kortej geçişi ile başladı. Ulus’ta Zafer Anıtı’nın önünde yapılan konuşmalardan sonra kortej, Bankalar Caddesi’nden Güven Park’a, o zamanki adı Emniyet Abidesi olan, Güven Anıtı’na geldi. Bu arada bilenleriniz vardır muhakkak, Emniyet Abidesi, yani Güven Park’taki Güven Anıtı, aslında Türk kolluk teşkilatı anısına dikilen bir anıttır ve anıtın ön cephesinde yer alan insan figürlerinden, elindeki silahı dik bir pozisyonda tutanı jandarmayı, diğeri ise polisi temsil etmektedir. Ve o dönemde henüz yeni açılmış olan bir anıttır. Onun önünde de bir tören düzenlendikten sonra, kortej Enstitü’ye geliyor. Enstitü’de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın katılımıyla diploma töreni gerçekleşiyor. Ankara Polis Enstitüsü’nün ilk mezunları diplomalarını bu şekilde alıyorlar. İlk kısımdan 51, orta kısımdan 100 ve yüksek kısımdan da 25 öğrenci mezun olarak, Türk Emniyet Teşkilatı saflarına katılıyor. Ve bizler de, yüzlerce, binlerce yeni mezunla bu geleneği devam ettirmenin haklı gururunu yaşıyoruz.
     Ben bu duygu ve düşüncelerle, Polis Akademisi’nin kuruluşunun 84. yılını bir kez daha tebrik ediyorum. Bu gurur verici günde, siz değerli mesai arkadaşlarımla bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu bir kez daha ifade ederek, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
 

 

*Prof. Dr. Orçun İMGA'nın Polis Akademisi'nin 84.Kuruluş Yıl Dönümü kutlaması konuşmasından alınmıştır.