POLİS DERGİSİ
POLİS DERGİSİ
HABERLER
KENT VE SUÇ İLİŞKİSİ
KENT VE SUÇ İLİŞKİSİ

Ülkemizde kentleşme süreci gerçek manada İkinci Dünya Savaşından sonra başlamıştır. İlk olarak Ankara’dan başlayan kentleşme, daha sonra başta büyük kentlerimiz olmak üzere ülke çapına yayılmıştır. 1950’li yıllarda Marshall yardımları ile tarımda makineleşmenin gerçekleşmesi üzerine, kırsal bölgelerden kent merkezlerine büyük oranda göçler başlamıştır.

            Ülkemizde kentleşmenin nedenleri şu şekilde açıklanabilmektedir:

  • Ekonomik nedenler
  • Teknolojik nedenler
  • Siyasi nedenler
  • Sosyo-psikolojik nedenler

 

Türkiye’deki çarpık kentleşmeyi, gecekondu sorununu, kentsel suçları ve kentlerde yaşanan suç oranlarının yüksek olmasını anlamak için yukarıdaki dört nedeni iyi anlamak gerekir. Türkiye’de büyük kentlerin nüfuslarının hızla artması doğum oranları ile değil, daha çok kırsaldan kente olan kitlesel göçler ile açıklanabilmektedir. Kırsaldan kente göç temelinde ekonomik sorunlar barındırmaktadır. Ekonomik gelirleri kırsalda azalan bireyler, çareyi kentlere göç ederek aramaktadır. Kent hayatında da ekonomik sorunlar devam etmektedir.

Ekonomik nedenlere ek olarak; göç ile ortaya çıkan aile bağlarındaki zayıflama kentlerde suç oranını arttıran bir diğer özelliktir. Suç korkusu, zayıf yerel ve merkezi yönetim ve adaletsizlik gibi faktörlerde kentlerimizde suç oranlarının artmasına neden olmaktadır.

Sorunun çözümü için Ankara ili örneği üzerinden gitmek daha açıklayıcı olacaktır. Ankara, başkent olmasıyla birlikte büyük oranda göç almış bir ildir. 1940’lar ile göç akını artarak devam etmiştir. Başlarda on binleri bulan gecekondu sayısı göçlerin etkisiyle 2000 yılında 500 bini bulmuştur. Gecekondularda ikamet eden birey sayısı da 2 milyonu geçkindir. Ankara’daki suç oranlarının büyük bir kısmı çöküntü mahalleleri olarak da adlandırılan gecekondu mahallelerinden oluşmaktadır. Bu mahalleler suç üreten yerlerdir. Çöküntü mahallelerinin ortadan kaldırılamaması devletin bir zayıflığı olarak görülebilmektedir. Bunun için gecekondu politikalarını da iyi anlamak gerekmektedir.

Türkiye’nin gecekonduları dönüştürmek ve modernleştirmek için yürüttüğü politika daha çok kanun düzeyinde olmuştur. 1960’lar da çıkan Gecekondu Kanunu ile gecekondular resmileşmiştir. Gecekondular, siyasi seçimlerin bir malzemesi olarak kullanılmış ve sürekli aflara uğramıştır. Bu noktada yapılan en önemli hata; gecekonduları sadece barınma yahut imara sorunu olarak görülmesidir. Oysaki, gecekondular barınma sorunun çok daha ötesinde ekonomik, sosyal sorunlar barındıran yerlerdir. Gecekondu sorununa bu açıdan yaklaşılmış olsaydı, politikalar daha başarılı olurdu. Bu sayede çöküntü mahalleler ıslah edilebilir, insanların ekonomik problemleri ortadan kaldırabilirdi.

Kırsaldan göç eden ailelerin kentsel yaşamda çocukları üzerindeki etkisi zayıflamaktadır. Buna ek olarak, okulda iyi bir eğitim alamamak, gençleri suça itmektedir. Göç eden ailelerin ikinci nesillerinde (çocuklarında) suç oranları, kentteki yaşayan ailelerin çocuklarına oranla daha çok olduğu çeşitli araştırmalar ile kanıtlanmıştır.

Çöküntü mahallelerine götürülen yerel hizmetlerin zayıf olması, kendini halihazırda dışlanmış gören sakinlerin üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Bu şekilde suça meyilli kişiler, suç işlerken kendilerini teşvik edecek bahaneler bulabilmektedir.

Ülkemizde uygulanan kentleşme ve konut politikaları kentlerdeki suç oranlarını azaltmada yetersiz kalmaktadır. Bir çöküntü bölgesinde suç oranlarını azaltmak için 1932 yılında Chicago’da yapılan projeye benzer çalışmaların yürütülmesi gerekmektedir. Proje kapsamında, çöküntü bölgelerindeki genç nüfusa iş sağlanmaları, spora teşvik edilmeli, kültürel faaliyetler ile sosyalleşe sağlanmalı ve belediyecilik hizmetlerin kent genelinde adil ve eksiksiz yapılmalıdır. Ülkemi genelinde bu yönde projeler görülmemektedir (bu durumun bazı istisnaları bulunmaktadır. Bazı bölgelerde yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortaklaşan yürütülen projeler bulunmaktadır).

Son olarak, ülkemizde son zamanlarda kentsel dönüşüm projeleri yönetilmektedir. Kentsel dönüşüm ile çarpık kentleşmenin önüne geçilmek istenmekte ve eski binaların yenilenmesi amaçlanmaktadır. Çöküntü mahallelerinde yapılan kentsel dönüşüm ile çok olumlu dönüşler almak mümkün değildir. Öncelikle, bu bölgelerde yeni yapılacak konutların pahalı olması, bölge sakinlerinin konut sahibi olmasını engelleyecektir. Bir diğer ifadeyle, bölgedeki sakinlerin ekonomik sorunları çözülmeyecektir. Bu nedenle, bu bölgelerden insanlar, gelir düzeyindeki başka semtlere gideceklerdir. Fakat, suç işlemeye devam edeceklerdir. Örneğin, Ankara ilinde Çinçin bölgesinde yapılan kentsel dönüşümde, nüfusun birçoğu Sincan, Keçiören ve Şentepe gibi semtlere gitmişlerdir. Bu semtlerdeki suç oranları daha da artmıştır. Bu da göstermektedir ki; kentsel dönüşüm ile suç oranları azalmamaktadır.

Sonuç olarak, ülkemizde suç oranlarını azaltacak yeterli politikalar üretilmemektedir. Bunun başlıca nedeni yerel yöneticilerin kentlilik bilincinde hareket etmemesidir. Daha sonra merkezi yönetim ve kent halkının konu hakkındaki yetersiz bilgi düzeyidir. Kentleşme bir hayat biçimidir. Kentlilik bilinci ile kentleşme süreci kapsamlı yapılmaktadır. Bu şekilde kentlerde suç oranları düşmekte ve kentler daha yaşanabilir hale gelmektedir. Ayrıca, kentlerdeki suç oranlarını azaltmak isteyen yöneticilerin şu konulara daha dikkat etmeleri gerekmektedir: gençlerin eğitim ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi, ekonomik yaşamın güçlendirilmesi, yerel hizmetlerin adil ve daha iyi sağlanması, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığın önüne geçilmesi, halkın kaynaşmasını sağlayacak kültürel faaliyetlerinin arttırılması ve gelir dağılımındaki uçurumun kapatılması.

 Simge VARLIK

Araştırma Görevlisi