GİRİŞ
Uuyuşturucu yâda bağımlılık yapıcı madde tanımlamasında; belirli bir doz alındığı zaman kişinin merkezi sinir sistemine etki ederek, akli fiziki ve psikolojik dengesini bozan, fert ve toplum içerisinde iktisadi ve sosyal çöküntü meydana getiren, alışkanlık, bağımlılık yapan, kanunların kullanılmasını, bulundurulmasını, satışını yasakladığı, narkotik ve psikotrop sözcükleriyle de tanımlanan maddeler uyuşturucu yâda bağımlılık yapıcı maddeler olarak ifade edilmektedir. Bir maddenin bilimsel açıdan uyuşturucu veya uyarıcı olarak nitelendirilebilmesi için; merkezi sinir sistemini etkilemesi, fiziki ya da psikolojik bağımlılık, yoksunluk yâda arayış oluşturması, sağlık, ekonomik ve sosyal bakımdan zararlar oluşturması gerektirmektedir. Beyin işlevlerini ve tüm bedensel yapıları etkileyerek, zamanla organlar ve bağlı sistemlerinde olumsuz yönde kalıcı değişikliklere yol açan, ruhsal ve davranışsal sorunlar oluşturan, yaşam için gerekli olmayan, sentetik ya da doğal tüm maddelerdir. Uyuşturucu maddeler ile kurulan ilişki sonrasında gelişen ve özel bir durum olan uyuşturucu yâda madde bağımlılığı; bağımlılık yapıcı maddelerin, belirgin bir etkiyi elde etmek için alınması sürecinde ortaya çıkan bedensel, ruhsal ya da sosyal sorunlara karşın, madde alımının devam etmesi ve maddeyi alma isteğinin durdurulamaması olarak tanımlanmaktadır. Madde kullanımında; ilk adımın bireyin kendi kontrolünde olsa da ilerleyen süreçte kontrolün tamamen maddeye geçtiği, onsuz yapamama hali olarak değerlendirebileceğimiz bir durumdur. Biyolojik, psikolojik ve sosyal temelleri olan, zorlantılı bir şekilde madde arama ve kullanma ile karakterize olmuş, tekrarlayıcı nörolojik bir olgudur. Esas görevi yaşamı devam ettirme adına gerekli işlevleri koordine ederek yürütmek olan insan beyni, tüm uyuşturucu ya da bağımlılık yapıcı maddelerin ortak hedef noktasıdır. İnsanlar madde bağımlısı olarak doğmadıkları gibi hiç kimse bağımlı olmak için de madde kullanmaz. Bağımlılık davranışı, kişinin bile ayırımında olmadan, yaşamındaki en önemli öncelik durumuna gelebilmektedir. Bağımlılık yapıcı madde kullanan her bir bireyin bağımlı olma riski eşittir. Madde bağımlılığı gelişim sürecinde tek bir etken söz konusu olabileceği gibi birçok etkenin bir arada olması da sebebiyet verebilmektedir. Çalışmada yer verilen etkenler bağımlı bireylerde sıklıkla gözlemlenmiş sosyokültürel yani çevresel etkenler olup bu etkenlerin dışında da biyolojik, kalıtımsal yatkınlıklar gibi etkenler de bağımlılık sorununu gelişebilmektedir. Bağımlılığın mutlak olarak belirlenmiş bir nedeni olmayıp her bir bağımlı için özerliği gereği farklı nedenler ortaya koymak mümkündür. Literatürde yapılan çalışmalarda madde kullanımının nedenleri arasında; merak etkisi, arkadaş ısrarı, özenme, kişisel sorunlar, ailevi sorunlar, eğlence amaçlı kullanım gibi nedenler sıklıkla karşılaşılan nedenler olup bireyin içerisinde yaşadığı çevreyi tanımlamaktadır. Toplumların kalıcı geleceği olarak görülen genç nesillerin madde kullanımı ve izleyen süreçte gelişen madde bağımlılığı riski her zaman göz önünde bulundurulması gereken güvenlik temelli halk sağlığı sorunu olarak öncelikli ve önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmada insanın yaşadığı sosyal çevre ve bağımlılık yapıcı maddeler ile olan ilişkileri bağlamında sosyokültürel yani çevresel etkenler diğer etkenler olan kalıtımsal, biyolojik ve psikolojik etkenlerden dışlanarak yerel, ulusal ve uluslararası çalışmalar eşliğinde bilimsel temelli bir yaklaşımla ele alınmıştır.
AİLE TEMELLİ ETMENLER
Yaşam kurallarının; sağlıklı aile içi iletişim, sevgi ve hoşgörüyle harmanlandığı ideal aile ortamlarında başta uyuşturucu ya da bağımlık yapıcı madde kullanımı olmak üzere olumsuz davranış ve alışkanlıkların meydana gelmesi düşük bir olasılık olarak değerlendirilmektedir. Aile; işlevleri ile çocuk ve genç bireylerin bağımlılık yapıcı maddelere başlamaları arasında belirgin bazı ilişkiler bulunduğu değerlendirilmektedir. İşlevleri aksayan ya da ebeveyn ilişkileri bozuk olan çocuk ve genç bireylerde madde kullanımı riskinin yüksek olasılık olduğu bilinmektedir. Özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerindeki olası çıkacak aksaklıklar, bireyin geleceğe dair kişilik gelişimini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Aile, sosyal olarak normatif davranışların ve değerlerin geliştirilmesinde önemli yer tutar. Bireyin olağan yaşama dair düşünce ve davranış pratiklerini şekillendirirken diğer taraftan da bu pratik kazanımların denetimini sağlamaktadır. Bireyin düşünce ve davranış pratiklerinin toplumsal normlarla uyumlu olup, olmaması ailenin bu normlar karşısında nasıl konumlandığı ile ilgili olduğu da doğru bir yaklaşım olacaktır. Dolayısıyla aile üyelerinin başta uyuşturucu maddeler olmak üzere madde kullanımı ve bağımlılık davranışına yönelik tutumları çocuk ve genç bireylerin bu maddelere karşı tutum ve temasında belirleyici bir rol oynadığı değerlendirilmektedir.
Madde Kullanıcıları Profil Analizi 2022 Yılı Narkolog Raporundaki bulgular, hayatının herhangi döneminde uyuşturucu madde kullandığını beyan eden 31.406 kişi çalışmanın örneklem verilerini oluşturmaktadır. Örnekleme madde kullanımına başlama nedenlerine dair yöneltilen soruya alınan cevaplarda; arkadaş ısrarı, merak, özenme, kişisel sorunlar, eğlence ve keyif gibi nedenlerden sırlamasından sonra % 8,2’lik oranlarla aile içi sorunlar nedeniyle cevabı verilmiştir. Çalışmada, örneklemi oluşturan bireylerin madde kullanımı sürecinde aile temelli etken yâda risk unsurları rakamsal veriler eşliğinde ele alınmıştır. Örneklemin; % 90,1’inin annelerinin hayatta olduğu, % 81,1’inin babalarının hayatta olduğunu belirtmişlerdir. Anneleri sağ olanların oranının babaları sağ olanlardan fazla olduğu görülmektedir. Anne ve babalarının birliktelik durumları incelemesinde; % 71,5’ünün anne babasının birlikte yaşadığı % 15,1’nin anne babasından birisinin yâda her ikisinin öldüğü, % 8,2’sinin anne babasının ayrı yaşadıkları yâda boşandıkları cevabını vermişlerdir. Doğrudan bir genellemeden söz edilmese de; boşanmış, ayrı yaşayan, ebeveynden birinin kaybedildiği, parçalanmış aile çocuk ve genç bireylerinde madde kullanımı yaygınlığı bir risk unsuru olarak değerlendirilmektedir.
Örneklemin % 87,4’ünün aile fertleri ile birlikte yaşadıkları geri kalan % 12,6’lık oranın yalnız, ev arkadaşları ile yaşadıkları, sevgili, akraba ile birlikte olarak, sokakta bir mekân yaşadıklarına dair cevaplar alınmıştır. Bu veriler ışığında; aileye dair birçok farklı değişkenin çocuk ve genç bireylerin madde kullanımı üzerine etkilere sahip olduğu değerlendirilmektedir. Alanda ve literatürde yapılan araştırmalarda, tek ebeveynli ailelerdeki çocuk ya da genç bireylerin çift ebeveynli ailelerdeki çocuk ya da genç bireylere göre madde kullanımına daha yatkın oldukları yâda bu riski bünyesinde daha fazla barındırdıkları sonucuna varılmıştır. Çalışmalarda yalnızca babasıyla yaşayan çocuk ya da genç bireylerde uyuşturucu maddelere temasın, yalnızca annesiyle yaşayan çocuk ya da genç bireylere göre daha yüksek olduğu ve aynı zamanda babasıyla yaşayan kız çocuklarında benzer koşullardaki erkek çocuklara göre uyuşturucu maddelere temasın daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Uyuşturucu suçları, erkek egemen bir suç türüdür. Polis tarafından gözaltına alınan şüpheliler bakımından kadınların bu suçtan daha uzak olduğu söylenebilir. Erkek beyni daha hızlı karar verir, risk alma davranışında daha pervasızdır, kadın beyni ise çift taraflı çalışır, ölçer, tartar olası riskleri durumlarını hesaba katarak isabetli kararlar vermeye çalışır.
Örneklemin Cinsiyet dağılımında, % 93,8’i erkek, % 6,2’si ise kadınlardan oluşmaktadır. Madde Kullanıcıları Profil Analizi 2022 Yılı Narkolog Raporundaki bulgular eşliğinde; uyuşturucu madde kullanıcılarının % 47,4’lük oranının uyuşturucu maddeyi kendi evlerinde kullandığı, yine uyuşturucu madde kullanımından ilk olarak % 55,1’lik oranla annelerin haberdar olması benzer görüşleri doğrular nitelikte bulunmuştur. Çift ebeveynli ailelerde madde kullanımına yönelik denetim ve kontrol süreci bazı durumlarda daha güçlü olabilmektedir.
Örnekleme; Anne ve baba arasında şiddet yaşanıp yaşanmadığı sorusuna; % 28,1’inin anne ve baba arasında hiç şiddet yaşanmadığını, % 38,9’unun nadiren, % 20,7’sinin ara sıra, % 4,2’sinin sıkça, % 1,1’inin sürekli olarak anne ve baba arasında şiddet olgusunun yaşandığı cevabını vermişlerdir. %7’lik oranın soruya cevap vermek istemedikleri görülmüştür. Örnekleme; Aile içinde şiddet yaşanıp yaşanmadığı üzerine yöneltilen sorulara cevap olarak; % 27,9’luk bir oranın aile içinde hiç şiddet yaşanmadığını, % 34,4’ünün nadiren, % 22,9’unun ara sıra, % 4,7’sinin sıkça, % 3’lük oranın sürekli aile içi şiddet olgusunun yaşandığına dair cevaplar vermişlerdir. %7,1’inin soruya cevap vermek istemedikleri görülmüştür.
Çalışmalarda; aile üyeleri arasındaki şiddet olgusuna dair yöneltilen sorulara alınan cevaplar üzerine; aile üyeleri arasındaki şiddet olgusunun madde kullanımı ya da temasını kolaylaştırdığına dair genel bir algı ya da kanı söz konusu olsa da doğrudan bir genellemeden söz edilmesi doğru olmayacağı gibi bu tür genellemeler yanlış sonuçlarda doğurma olasılıkları bulunmaktadır. Örneklemin; kendilerine yöneltilen sorulara cevap vermek istemeyenlerin oranları şiddetin herhangi bir kısmına eklense bile anne baba arasında yaşanan şiddet ve aile içi şiddet olgularının doğrudan madde kullanımına neden olduğuna dair bir ilişkilendirmede bulunmak ya da genellemede bulunmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Literatürde yapılan çalışmalarda; uyuşturucu madde kullanan çocuk ve genç bireylerin ailelerinin genellikle ihmal eden, yeterli kontrol sağlayamayan, sevgi ve hoşgörü ile destek sağlayamayan, tutarsız disipline yönelik davranışlar sergileyen, hoşgörü ve aile içi iletişimin sağlıklı işletilemediği, zaman zaman şiddet odaklı ebeveynler olarak ön plana çıktıkları düşünülmektedir. Aile içi şiddetin çocuk ve genç bireylerin madde kullanımı davranışına başlamada doğrudan olmasa bile risk faktörleri arasında bulunduğuna dair bir yaklaşım daha doğru olacaktır. Şiddete ve suça eğilimli yetişkinlerin çocukluk öykülerine bakıldığında büyük bir kısmının yoğun şiddete uğradıklarını ve muhtelif amaçlı istismarların söz konusu olduğu aile ortamlarında yetişmek zorunda kaldıklarını görüyoruz. Özellikle erken gelişim dönemlerinde duygusal ve bilişsel olarak ihmal edilen, istismara uğrayan, yoğun ve nedensiz şiddete maruz kalan çocukların beyinlerindeki ciddi gelişim anormalliklerinin oluşabildiği sosyolojik bilimsel bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anormallikler herkeste aynı düzeyde olmayıp bir genellemeden söz edilmese de bir risk unsurudur.
Aile içi şiddet ve genel olarak şiddet olgusu madde kullanımına dair nedenler arasında yer alabileceği gibi çocuk ve genç bireylerin madde kullanımının da şiddet olgusuna neden olabileceği riskini bir nevi suç olgusunu da bünyesinde barındırdığı değerlendirilmektedir. Mesela ailesindeki bireylerden şiddet görerek ya da birbirlerine şiddet gösteren aile bireyleri arasında büyüyen bir çocuğun, sorun çözmek konusunda şiddeti birinci seçenek olarak tercih eden zihinsel devreleri kaçınılmaz olarak oluşacaktır. Şiddet ve ihmale maruz kalan çocuklarda, zihinsel irade kontrolü, toplumsal algı ve yüksek zihinsel işlevlerimiz için çok önemli devreler içeren beynin ön kısmında bir takım gelişim bozukluklarının ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu durum sosyal canlıların hemen hemen hepsinde gözlemlenebilen toplu davranışa uyum sağlama refleksidir. Netice itibarıyla, Aile içi şiddet ve genel olarak şiddet olgusu madde kullanımına dair nedenler arasında yer alabileceği gibi çocuk ve genç bireylerin madde kullanımının da şiddet olgusuna neden olabileceği riskini bir nevi suç olgusunu da bünyesinde barındırdığı değerlendirilmektedir.
Örnekleme; Maddeyi nerelerde kullandıklarına dair kullanım alanları sorusuna; ilk sırada genel bir algı ya da kanının aksine % 47,4’lük oranlarla kendi evleri cevabı alınmıştır. 2022 yılında; bir önceki yıl 2021’de bu oran % 45,3 olup kullanıcı bireylerin temin ettikleri uyuşturucu maddeleri kullanım alanlarında, kendi evinde kullanımın kısmen yükseldiği görülmektedir. Bu durumun, kolluk birimlerinin önleme ve alanda yakalamaya yönelik operasyonel çalışmalarının yanı sıra yeni nesil sentetik uyuşturucu maddelerin değişen kullanım form ve düzeneklerinin etkili olduğu düşünülmektedir. Kendi evinde madde kullanan bireylere evlerinde kiminle birlikte yaşadıklarına dair yöneltilen soruya % 83,6’lık oranların aile fertleri ile birlikte yaşadıkları, % 10,5’lik oranın yalnız yaşadıkları, % 3,7’lik oranın ev arkadaşları ile birlikte yaşadıkları cevaplarına ulaşılmıştır. 2022 Yılı verileri itibarıyla bir önceki 2021 yılı oranı olan % 82,2’ye göre bu oranda kısmi yükseliş söz konusudur. Bu durum karşısında aile fertlerinin ya farkında olmadığı ya da görmezden geldikleri hatta birlikte kullandığına dair görüşler mevcuttur. Bu durumun etkili eğitim ve önleme çalışmalarıyla bilinçlendirilmiş ebeveynler ile önlenebileceği düşünülmektedir. Aile içerisinde çocuk ya da genç bireylerin uyuşturucu madde kullanımını fark eden ebeveynlerin tedavi sürecine dahil olma ya da profesyonel destek almada çekimser kaldıkları, bunun nedeni olarak da çocuk ve genç bireylerde oluşacak suç kaydı ve gelecek kaygısı endişesinin etkili olduğu değerlendirilmiştir.
Ailenizin Uyuşturucu Madde Kullandığınızdan Haberi Var Mı? Sorusuna örneklemin cevap olarak; % 38,3’lük oranı evet haberi var cevabını verdiği görülmüştür. Örnekleme yöneltilen aileniz madde kullandığınızı kaç ay sonra öğrendi, sorusuna; ortalama olarak 15 ay gibi bir süreçte ebeveynlerin uyuşturucu madde kullanıldığından haberdar olduğuna dair cevaplar verilmiştir. Uyuşturucu madde kullanımı ve sonrasında gelişen madde bağımlılığı olgusu altında yatan nedenlerin ebeveynler tarafından sağlıklı aile içi iletişim, sevgi ve hoşgörülü bir yaklaşımla zaman kaybına meydan vermeksizin müdahale edilmelidir. Gerekirse profesyonel destek alınmalıdır. Aileler tarafından genellikle çocuk ve genç bireylerin madde kullanımı davranışına neden olabilecek etkenlerin araştırılması ve önlenmesi adına uygulamada bir takım yaklaşımlarla ihmal ya da gecikmeler olduğu vakanın altında yatan ana etkenlerin tespiti ve müdahalesine yönelik gecikmeler olduğu değerlendirilmektedir. Başta suç işleme korkusu ve adli sicil kaydı endişesi ile çocuk ya da genç bireyler adına gelecek kaygısına kapılarak “Benim çocuğumun sicili bozulmasın” anlayışı ile madde kullanımına yönelik müsamahakâr tutum ve davranışlar sergileyebilmekte sorunu gizleme yoluna gidebilmektedirler. Bu endişe ve korku madde kullanımına yönelik olgunun altında yatan asıl nedenlerin göz ardı edilmesine ya da ötelenmesi ile madde kullanımına etken asıl sorunu zamanla daha da derine gömülmesine sebep olarak ve mevcut şartları daha da zorlaştıracaktır.
Madde kullanımı gibi hayati bir sorunun derine gömülerek kök salması çözüm adına mevcut ve gelecek şartları daha da zorlaştırarak organizma ve sosyal yapı üzerinde onarımı mümkün olmayan derin derin tahribatlar meydana getirebilecektir. Aslına bakacak olursak madde kullanımı bir ana etkenin meydana getirdiği bir belirti olarak düşünülmektedir. Yani bir sonuç olarak değerlendirdiğimiz madde bağımlılığı ana atken sebebin belirtisi olarak değerlendirilmektedir. Burada önemli olan sonuç olarak gördüğümüz ancak ana etkenlerin belirtileri olan davranışın altında yatan sebeplerin iyi irdelenerek tespiti ve ortadan kaldırılmasıdır. Belirtiyi değil de asıl sorunu çözmek zaman ister emek ister. Durumun analiz edilmesi, genç bireyleri anlamak özdeşim kurmak, hatta soruna karşı çözüm odaklı birlikte çalışmanız gerekebilmektedir. Bu süreç içerisinde çocuk, ergen ebeveyn yetişkin çatışmalarının doğması ile yüzleştirmektedir. Bunlar için büyük emek, zaman ve sabır gerektirmektedir. Madde kullanımı davranışı altında yatan derin sorunu çözmek istemeyen ya da öteleyen, ihmalkâr, dolayısıyla vakanın karakteristik yapısı ile yakından ilintili ödül ve ceza vermek gibi kısa yolu seçen aileler aslında daha sonra daha büyük sorunlarla karşılaşır ve daha çok zaman ayırmak daha çok mağduriyet yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Tercih edilebilecek çözüm olarak görülen kısa yollar daha sonra sorunun ta kendisi olabilmektedir. En basit örnekle açıklamak gerekirse bir kişi karşılaştığı sorun karşısında stres yönetimini ve problem çözme becerisini alkolle çözmeye çalışırsa belki sorun karşısında yaşadığı stresi kısa vade üstesinden geldiğini zannetse de kişi benzer zorluklar karşısında stresle başa çıkma yöntemi olarak alkol kullanma davranışını tekrarlayarak, pekiştirecek alışkanlık ve uzun vade alkol bağımlılığı sorunu ile yüzleşmek zorunda kalacaktır. Burada görüldüğü üzere belirti alkol kullanımı alkolik olma iken asıl sorun ise sorunlar karşısında çözüm üretmede karşısında yetersiz kalınan stresle başa çıkamama olarak değerlendirilmektedir. Bir genellemede bulunmasak ta bağımlılık yapıcı maddeler için benzer bir yaklaşımda bulunmamış mümkündür. Ancak madde kullanımı ve izleyen süreçte gelişen kronik madde bağımlılığı hastalığının meydana getireceği sağılık, sosyal, ekonomik olmak üzere çok yönlü yıkım ve tahribattan daha ekonomik ve faydalı bir yaklaşım olacaktır. Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı bünyesinde yürütülen En İyi Narkotik Polisi; Anne Projesi ile ailelerin bilinçlendirilmesi ve farkındalıklarının artırılmasını amaçlamakta olup bağımlılık maddesi kullanımımın önlenmesi, henüz en erken safhada fark edilerek çocuk ve genç bireylerin bağımlılık sarmalına yakalanmadan kurtarılması hedeflenmektedir.
Örnekleme; Aile fertlerinizden madde kullandığınızı ilk kim öğrendi sorusuna 55,1’lik oranla anne, % 15,6’lık oranla baba, %14,8’lik oranla eş, % 14,5’lik oranla çocuk ve gençlerin hatta yetişkin bireylerin madde kullandığına dair aile fertlerinin öğrendi belirlenmiştir. %55,1’lük oranla ilk sırada anne cevabı verildiği görülmektedir. Narkolog Projesi kapsamında 2021 yılında “Hayatının herhangi bir döneminde madde kullandığını” beyan eden 27.779 kişiyle yapılan anket çalışmasında örneklemin % 92,2’sinin, 2022 yılında ise % 90,9’unun annesinin ev hanımı olduğu görülmüştür. Ülke genelinde uygulamaya konulan En İyi Narkotik Polisi; Anne Proje çalışmasının temel amacı, uyuşturucu madde kullanımı, bağımlılığı, aile içi iletişim ve çocuk/ergen iletişimi, bağımlılık sorununda çözüm yolları ve önerileri gibi konularda, anne ve anne adaylarının bilinçlendirilmesi ve farkındalıklarının artırılmasıdır. Anneler aracılığıyla, kullanımın erken tespiti ve bağımlılık sarmalına yakalanmadan çocuk ya da genç bireylere müdahale edilmesidir.
Uyuşturucu Madde Kullandığı İçin Sosyal Güçlükle Karşılaştı Mı? Sorusuna; Örneklemin, % 40’lık oranla evet cevabı ile madde kullandığı için sosyal güçlük çektiklerini belirtmişlerdir. Örnekleme yöneltilen; Madde kullandığınız için ne tür sosyal güçlükle karşılaştınız sorusuna %76,2’lik oranla ilk sırada aile ilişkilerim bozuldu cevabı verilmiştir. Madde kullanımının sosyal sorunlarla ilgili olarak etki ve sonuçlarının ilk ve öncelikli olarak aileye yansıdığı zaman zaman sorunun kaynağı olabildiği gibi daha çok sorun karşısında çözüme yönelik çaba arayışlarının yine aile içerisinde olduğu değerlendirilmektedir. Örneklemin; %15,1 arkadaşlarımla ilişkilerim bozuldu, %3,7 işten çıkarıldım/iş yerinde problem yaşadım, %3,4 çevremde yalnız bırakıldım, %0,9 fiziksel şiddete maruz kaldım % 0,3 okuldan atıldım ve % 0,4 ikamet ettiğim yerden çıkarıldım/kovuldum şeklinde cevaplar alınmıştır. Mevcut veriler ışığında madde kullanımının etki ve sonuçlarının sadece aile ile sınırlı kalmadığı diğer sosyal yapılar üzerinde de olumsuz etkiler meydana getirerek suç olgusu başta olmak üzere kamu düzeni ve güvenliğini tehdit oluşturan, birçok sorunu da beraberinde getirdiği değerlendirilmektedir.
Sosyal olarak cezalandırılma, madde kullanımını engelleyen etkenlerden biri olduğu düşünülse de madde kullanan kişi, kullandığı maddenin istenmeyen etkilerini ve olumsuz sonuçlarını bilmekte ya da ön görmektedir. Ancak madde kullanmaya da devam eder. Tüm uyarı veya sosyal cezalandırmalara rağmen kişi kendini köşeye sıkışmış hissettiği taktirde sosyal baskının kendinden istenilenin bırakma eyleminin tersini kendisi bu durumu istemese de madde bağımlılığı ve yoksunluğun zorlantılı bir sonucu olarak uyuşturucu madde kullanımı eylemini sürdürmektedir. Bir İngiliz Afyon Tiryakisinin İtirafları adlı çalışmasında De Quincy; “Nasıl olurda aklı başında bir canlı kendini böyle bir eziyete mahkûm eder ve böyle bir köleliğe kendi isteğiyle kabul ederek yedi katlı bir zincirle vurulmaya razı olur” ve yine “Afyonu ilk kez temel gıda maddesi gibi kullanmaya başladığımda gayem bir keyif hali yaratmak değil, çektiğim korkunç ağrıların şiddetini azaltmaktı” diyerek madde kullanıcısı bireylerin bağımlılık gelişimi ile yoksunluk olgusunun boyutunu, o anki çekilen acı ve ıstırabın ancak ve ancak bağmlısı oldukları maddenin bedeli her ne pahasına olursa olsun karşılanarak temini ve yoksunluğun giderilmesi ile sonlandırılabileceğini vurgulamakatır.
ARKADAŞ ETKİSİ VE AKRAN BASKISI
Çocuk ya da genç bireylerin düşünce ve davranış pratiklerinin gelişim sürecinde aileden sonra en etkileyici ve belirleyici arkadaş ya da akran grupları olduğu değerlendirilmektedir. Belirli bir sosyal çevreye dahil olan arkadaş, akran grupları belirli bir yaştan sonra birey üzerinde doğrnudan belirleyici rol üstlenebilmektedirler. Bu durumun aileden daha etkin bir belirleyici yer tutabildiği de düşünülmektedir. Bireylerin düşünce ve davranış pratiklerinin aile ve arkadaş gruplarının uyuşturucu ya da bağımlılık yapıcı maddelere karşı tutumları da bireylerin bu maddelere karşı yaklaşımlarında belirleyici rol üstlenmektedir. Madde kullanımı ve izleyen süreçte gelişen madde bağımlılığı olgusunda arkadaş ve akran grubuna bağlı etkenler arasında en önemlisi, çocuk ve genç bireylerin arkadaş ve akran grubunda madde kullanması ya da madde kullanan birinin olsasıdır. Ergenlik döneminde bireyin gruba olan aidiyet duygusu ile arkadaş ve akran çevresine olan sadakati belirleyici etkenler arasında yer almaktadır.
Alkol ve uyuşturucu madde kullanımı, çocuk ve ergenlerin fiziksel, psikolojik ve mental anlamda gelişim sürecinin devam etmekte olduğu 14-25 yaş aralığında yakınlık kurduğu ve ilk deneyimlediği yaş aralıklarıdır. Genç bireyler bu dönemde erişkinlere göre risk almada daha cesurdurlar. Sigara ve alkol yasal olarak erişime açık olup bağımlılık sürecinin ilk kilometre taşlarının oluşturmaktadırlar. Alkol, hızlı bir şekilde sindirim kanalından kana emildikten sonra çabucak beyne ulaşarak özellikle ön beyin bölgelerinin faaliyetlerini baskılama etkisi göstermektedir. Henüz ön beyni gelişim aşamasında olan gençler ise beynin duygusal ve içgüdüsel bölümünden gelen itkileri kontrol edecek devreleri henüz tam olarak gelişmemiş haldedir. İşte tam da bu süreçte riskli bazen de çılgınca davranışlar, beynin ödül sistemini uyarıp tatmin duygusuna yol açtığı için ön beyin kontrolü tam olarak gelişmemiş gençlerde bu yönde tatmin arayışı anlaşılabilir bir biyolojik sonuçtur. Bu dönem bahse konu etkenlerden dolayı bağımlılıklara son derece açık bir beyin yapısını da karşımıza çıkarmakta olup birçok bağımlılığın temelleri bu zamanlarda atılmaktadır. Ön beyin ya da frontal korteks; sosyal beceriler, plan yapma, diğer insanları okuma, uygunsuz davranışları baskılama, sosyal norm ve kuralları algılama, irade, kontrol ve öz farkındalık gibi üst düzey bilişsel işlevleri yöneten devrelerin bulunduğu yerdir. Ergenlik dönemi (adölesan) dediğimiz dönem boyunca, bu bölge şaşırtıcı derecede değişim göstermektedir. Yüksek sosyal zekası sayesinde insanoğlu, zayıf biyolojik altyapısına ragmen dünyada hakim tür olmayı bu zamana dek sürdüre gelmiştir. Bu özelliğinin en önemli bileşenlerinden bir de topluluğa uyma, birlikte hareket etme ve bütün içerisinde birlikte hareket edebilme yeteneği gelmektedir. Neticede, sosyal organizasyonu belirleyen en öenmli etkenler, topluluğu bir arada tutan kurallar, değerler ve ilkelerdir. Topluluk içinde birlikte hareket etmekten, o topluluğun diğer bireyleri tarafından onaylanmaktan ve tabiri caizse sırtının sıvazlanmasından hoşlanıyor olmasıdır. Hoşlanmak, hoşnut olmak duygusu beynimizde başta dopamine maddesi olmak üzere birçok ödül ve motivasyon kimyasallarının artarak salgılanmaya başlamasıyla eşdeğer bir durumdur. Daha doğrusu bu devreler, beyin dopamin salgıladıkça, o davranışı daha fazla yapmak için motivasyon sağlar. Çünkü o durum, beynimize biyolojik varoluşumuz için avantajlı olarak kodlanmıştır ve dopamine denen madde, bu mesajın kimyasal karşılığıdır.
Örnekleme; Uyuşturucu maddeye başlama nedenleri sorusuna cevap olarak %13,6’lık oranlarla madde kullanmaya neden olarak merak, özenme, kişisel sorunlardan sonra arkadaş etkisi ile başlama olduğu görülmüştür. Bir arkadaş ortamında yapılan ısrara çoğunlukla dayanılamamaktadır. Arkadaş grubunun dışında kalmak, onlardan farklı olmak korkusu yaşanmaktadır. Bir de buna merak eklenirse kullanım kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle genç bireyin kendi hakkını koruması, hayır diyebilmesi çok önemlidir. Arkadaşlıkların mı davranışları değiştirdiği davranışların mı arkadaşlıkları değiştirdiği ya da tutumların mı davranışları geliştirdiği yoksa davranışların mı tutumları belirlediğidir. Zararlı alışkanlıklar ve davranışlar konusunda; yanlışlara ne kadar erken hayır denilebilirse doğrular da karşınıza bir o kadarda erken çıkacaktır. Sadece iyi olmanız yetmeyecek kötüden de uzak durmanız gerekecektir. Örnekleme yöneltilen uyuşturucu maddeyi ilk temin şekli sorusuna ise cevap olarak ilk sırada % 75’lik oran ile yakın çevre olarak aile bireyleri, akrabalar, eş veya sevgilinin de içerisinde yer aldığı arkadaş çevresi ya da yakın çevre cevabı alınmıştır. Uyuşturucu madde kullanımına karşı olumsuz bir tutuma sahip olan sosyal çevrede yaşayan birey eğer ki bu sosyal çevre ile güçlü bir bağa sahipse kendisini sorumlu hisseder ve böylelikle madde kullanma olasılığı zayıflar. Ebeveynlerin çocuk ve gençler üzerindeki takip ve denetim seviyesinin yüksekliği çocuk ve genç bireylerin uyuşturucu madde kullanıp kullanmamalarında etkili olacaktır. Bu denetim mekanizması aynı zamanda çocuk ve genç bireylerin arkadaş seçimi ve çevresini belirlemede de etkili olur.
ELDE EDİLEBİLİRLİK VE TOPLUMSAL KABUL EDİLEBİLİRLİK
Çevresel risk faktörleri arasında uyuşturucu maddelere erişebilirlik, kabul edilebilirlik ya da toplumsal kabul görme önemli yer yer tutmaktadır. Bir maddenin o çevrede kolayca bulunması ve erişilebilirliği madde kullanımını artıran etkenlerdendir. Uyuşturucu maddenin olmadığı yerde, kullanım ya da bağımlılığından söz edilemez. Yasal olarak yetişkin bireylerin erişimine açık bağımlılık yapıcı maddelerin en başında gelen ve diğer yasaklı daha ağır uyuşturucu ya da bağımlılık yapıcı maddelere geçişin ilk adımlarını oluşturan sigara ve alkolün satışının 18 yaş altı çocuk ve genç bireylere satışının idari cezai yaptırımlara bağlandığı yasal düzenlemeler söz konusudur. İşletmelerin suistimali ile yaşı tutmayan çocuk ya da ergenlere sigara ya da alkollü içecek satışı yapmaları, yasal olarak yaşı tutan gençlerin daha küçüklere sigara ya da alkollü içecek temin etmeleri yoluyla sağlandığı olağan hayat akışı içerisinde rastlanır durumlardır. Elde edilebilirlik göz önüne alındığında, bağımlı bireylerin dış uyarıcılara karşı her an beyin reseptörlerinin dışsal uyaranlara karşı relapslara yani kaymalara açık olmasındandır ki; bağımlılık maddeleri ile karşılaşılabilecekleri riskli yerlere gitmemeleri, bağımlılık maddesi kullanan kişiler ile beraber olmamaları önerilir. Bir toplum içinde yaygın olarak uyuşturucu madde kullanımı var ise, birey bu maddelerin nasıl kullanıldığını kolayca öğrenecek, deneyimleyerek kendince sosyal kazançlar elde edecektir. Eğer kullanmak kabul edilen, kullanmamak ise tutuculuk, korkaklık olarak görülüyor ve kullanmayanlar dışlanıyor, aşağılanıyor ise, o toplumda kullanım oranı yüksek olacaktır. Alanda uyuşturucu madde kullanan bireyler üzerinde yapılan çalışmalar göstermektedir ki; Geleneksel toplumumuz içerisinde; asker uğurlama törenleri, 18 yaşını ilk adım atma kutlamaları, doğum günü partileri, ev partileri, mezuniyet kutlamaları, sınavların bitişini kutlama partileri, futbol maçlarının kutlanması, birçok gelenekselleşmiş faaliyet gençlerin yasal olarak her an erişimlerine açık olan sigara ve alkol kullanımına başlama ile izleyen süreçte yasaklı uyuşturucu maddelere geçiş ki ilk sırada esrar maddesi kullanımı bağımlılık sürecine girme ve sürdürmelerinde önemli rol oynayan toplumsal kabul görmüş yanlış algı ve davranışlar arasında yer aldığı düşünülmektedir. Her sigara ya da alkol maddesi kullanan çocuk ya da ergenlerin yasaklı yani uyuşturucu madde kullanacağı gibi bir genelleme ya da çıkarımda bulunmak söz konusu olmayıp madde kullanımına dair risk faktörleri arasında olduğu değerlendirilmektedir.
KENTSEL YAŞAM, GÖÇ, YOKSULLUK VE EĞİTİM
Günümüz dünyasının en önemli olgularından biri olan kentsel yaşam ve beraberinde getirdiği sosyoekonomik, sosyokültürel sorunlar ile madde kullanımı ve bağımlılığı arasında etken ilişkinin varlığı birçok araştırmaya konu olmuştur. Kentsel yaşam alanlarının toplumun farklı kesimleri ve onların sahip olduğu kültürel farklılıkları dolayısıyla madde kullanımına etken risk faktörlerden olduğu değerlendirilmektedir. Kırsal alanlar ya da olanakları sınırlı küçük kentlerden büyük kentlere göç, ekonomik sorunlar, eğitim eşitsizliği, doğal afetler gibi çeşitli sebeplerle yerlerinden göç ile yeni yerlere taşınmış aileler; alışıla gelmiş olağan yaşam koşullarının dışına çıktığında uyum sorunu yaşayabilmektedirler. Yabancısı oldukları farklı bir ortama giren ailelerin çocuk veya genç bireylerinde zamanla uyuşturucu madde kullanımı gibi olumsuz sorunlar rastlanabilir durumlara arasındadır. İşsizlik ve yoksulluk, eğitim farklılıkları, sosyal uyum ve adaptasyon sorunu, sosyal dışlanma gibi dışsal belirleyicilerin bir araya gelmesiyle karşılaşılan bireyler bu sorunlar karşısında çözüm üretmekte yetersiz kalma ya da içine düşülen çıkmazda yaşadığı stres ile baş edememesi neticesinde bir tercih olarak uyuşturucu madde kullanımı davranışı arasında bir ilişkinin varlığı söz konusu olabilmektedir.
Örnekleme; İlk deneyim yaşanan uyuşturucu maddeler sorusuna Örneklemin; %72,4’ü Esrar %13,2’si Metamfetamin, % 4,4’ü Eroin, % 4,1’i Sentetik Ecza Grubu İlaçlar, %3,5’i Sentetik Kannabinoid (Bonzai), % 1,6 ile Ecstasy Maddesini ilk kullandıkları uyuşturucu maddeler olarak belirtmişlerdir. Narkolog Projesi 2021 Verileri ile hazırlanan çalışmada; İlk deneyim yaşanan uyuşturucu maddeler sorusuna % 73,7’ü Esrar % 8,1’i Metamfetamin, % 4,3’ü Eroin, % 3,3’ü Sentetik Ecza Grubu İlaçlar, % 7,7’i Sentetik Kannabinoid (Bonzai), % 1,8 ile Ecstasy maddesini ilk kullandıkları uyuşturucu maddeler olarak belirtmişlerdir. İlk denenen maddeye bakıldığında, Dünya üzerinde olduğu gibi Türkiye genelinde de esrar maddesi ön plandadır. Bir önceki yıla göre ilk denenen madde bakımından Metamfetamin ve Sentetik Ecza Grubu İlaçlarda artış gözlemlenirken Esrar ve Sentetik Kannabinoid Maddelerinde düşüş eğilimleri gözlemlenmiştir.
Örnekleme; Şu anda kullandıkları uyuşturucu maddenin hangisi olduğu sorusuna; ilk sırada % 49,2’lik oranla Esrar, % 24,9 Metamfetamin, % 6,8 Eroin, % 5,9 Sentetik Ecza Grubu İlaçlar ile % 4,3 Sentetik Kannabinoid Maddeleri izlemektedir. Toplumdaki yaygın kanının aksine yapılan çalışmalar göstermektedir ki, düşük gelir seviyesine sahip ailelerin çocukları arasında belli ve sürekli ekonomik kazanç ile harcamayı gerektiren Esrar, Metamfetamin, Ecstasy, Eroin, halk arasında Bonzai olarak bilinen Sentetik Kannabinoid, Sentetik Ecza Grubu ilaçların tıbbi amaç dışı kulanım yaygınlığı sıkça rastlanılabilir durumlar arasında olduğu görülmüştür. Genel olarak bağımlılık maddesi kullanım sıklığı sosyoekonomik düzeyler arasında önemli bir fark göstermemektedir. Değişen, kullanılan maddenin cinsidir. Sosyokültürel yapı içerisinde de benzer durum söz konusudur.
Örneklemin Öğrenim Durumu ve Dağılımı ile ilgili olarak; Ortaokul ve Dengi Okul Mezunu % 35,8 İlkokul Mezunu % 30,2 Lise Mezunu % 27,6 Üniversite – Yüksekokul mezunu % 3,8 Okuryazar ancak mezun değil % 1,3 Okuma-Yazması Olmayan % 1,3 Yüksek Lisans – Doktora Mezunu % 0,2’lik oranlar şeklindedir. Mevcut veriler ışığında eğitim seviyesi yükseldikçe uyuşturucu suçlarına karışma olasılığının azaldığı yönünde bir kanaat oluşabilir. Eğitim düzeyi ile madde kullanımı arasında doğrudan etken olduğuna dair keskin bir genellemede bulunamasak da eğitim düzeyi en alt kesimlerde yoğunluk gösterdiği, eğitim seviyesi yükseldikçe uyuşturucu madde kullanımının azaldığı yönünde bir yaklaşımda bulunabiliriz. Sosyoekonomik sorunlar arasında eğitimsizlik ya da düşük eğitim seviyeleri ile ilgili olarak yoksulluk, cinsiyet ayırımı, kırsal kesimde yaşam gibi sorunların bir yansıması olarak işsizlik, düşük gelir dağılımı, bilgiye uluşmada sınırlılık gibi sonuçlar meydana getirmektedir. Toplumsal eşitsizliğin en belirgin olduğu alanlardan birisi de eğitim alanıdır. Bireyin sosyoekonomik ve sosyokültürel konumu uyuşturucu madde kullanımına başlamada etken risk faktörlerinden olabilmektedir.
Örnekleme; İş Durumu ve İş Durumuna Göre Meslek Dağılımı sorusuna cevap olarak; %58,90 Düzenli bir işim var, %27,60 İşim yok geçimimi başkaları sağlıyor, %13,50 Ara ara çalışıyorum cevapları alınmıştır. Örneklem arasında düzenli bir işim var diyenlerin (18.498 kişi) oranı %58,9’luk oranlar şeklinde olmuştur. İşsizliğin bir sorun olduğu söylenebilir ancak bu durum, madde kullanımında doğrudan belirleyici bir etken olarak görülmemekte ancak bir risk unsuru olarak değerlendirilmektedir. Gelir seviyesi farklılığına yönelik bir araştırmada; Bursa AMATEM’de 434 hastanın katılımlarıyla gerçekleştirilen çalışmada; örneklemin % 54,8’inin 0-500 TL arası, % 28,1’inin 501-1000 TL arası % 15,5’inin 1001-2000 TL arası kişisel gelire sahip oldukları görülmüştür. Mevcut bütüncül verilerden hareketle uyuşturucu madde kullanımının ve bağımlılığının, farklı ekonomik düzeydeki bireyler arasında farklılıklar gösterdiğidir. Meslek Dağılımına yönelik sorulara cevap olarak; İşçi %13,4 İnşaatçı % 6,5 Esnaf % 4,1 Şoför % 3,1 Seyyar Satıcı % 3,0 Oto Tamircisi % 2,9 Garson % 2,9 Çiftçi % 2,3 Pazarlama İşi % 2,1 Fırıncı % 2,1 Boyacı % 2,0 Taksici % 1,9 Fabrika İşçisi 1,9 Tesisatçı % 1,9 Mobilyacı % 1,5 Kasiyer/Tezgâhtar % 1,4 Kahvehaneci % 1,3 Kaynakçı % 1,2 Diğer Meslekler % 44,5’lik oranlar şeklinde iş ve meslek dağılımlarını belirtmişlerdir. Çalışma verileri ışığında; iş ve meslek dağılımlarının daha çok fiziki beden gücünü dayalı alanlar olduğu düşünülmektedir.
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME
19. Yüzyılda Fizyoloji Biliminin kurucularından Claude Bernard “Sebepleri anlaşılınca her şey basit olur’ şeklinde bir yaklaşımda bulunmuştur. Uyuşturucu madde kullanımı ve bağımlılığı bir ya da birçok etkenin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan bir sonuçtur. Sonucu doğuran etkenlerin yerinde tespiti ve doğru analiz edilmesiyle toplumun tüm katmanlarının da içerisine yer aldığı bütüncül bir yaklaşım ile çözüm üretebileceği değerlendirilmiştir.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR
ÇETİN, Y.(2013) Yalova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Madde Bağımlılığı ve Yalova Ölçeğinde Madde Bağımlılığı Algısı, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Yalova.
ÇETİN, Y.(2015) Geri Dönüşen Bağımsız Hayatlar Sosyal Sorumluluk Projesi Alan Araştırması, Yalova.
ÇETİN, Y.(2017), Yerel Gazete Yazılarında Madde Bağımlılığı ile Mücadelede Toplumsal Bilinç Üzerine Özgün Bir Çalışma, Yalova.
ÇETİN, Y.(2020) Narkorehber Eğitim Notları, Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı, Ankara.
ÇETİN, Y.(2021) Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ve Mücadelenin Önemi, Polis Dergisi, EGM Yayın Katolog No: 743 Sayı; 108, Ankara.
ÇİFT, P. CANAN, S. Beynin Sırları, (2016) Destek Yayınları:745, İstanbul.
İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, (2021) En İyi Narkotik Polisi Anne Uygulama Planı, Ankara.
İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, (2021) En İyi Narkotik Polisi Anne Uygulama Planı, Ankara.
İç Güvenlik Stratejileri Dairesi Başkanlığı, (2021) Uyuşturucu Suçunu İşleyenlerin Kriminolojik Profili, Uyuşturucu Madde Kullanımının Sosyolojik Yorumu, Ankara.
KÖROĞLU, E. (2016) Bağımlılıktan Kurtuluş, HYB Basım Yayınları, Ankara.
NARKOLOG Projesi Analiz Raporu,(2023) Madde Kullanıcıları Profil Çalışması 2022 Yılı Narkolog Proje Çıktısı Analiz Raporu, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi) Ankara.
O’Malley, P. ve Mugfoerd, S. (1991) The demand for intoxicating Commoditis: Implications for the ‘War on Drugs, Social Justice.
ÖGEL, K. (2017) Bağımlılık ve Tedavisi Temel Kitabı, 1. Baskı, Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul.
SİMMEL, G. (2015) Modern Kültürde Çatışma, Çeviri, t.Bora, U. Özmakas, N. Kalaycı ve E. Gen, İletişim Yayınlar, 10. Baskı, İstanbul.